ahmet kozan Sensizliği gördüm uykumda, yaşayamam bu acıyla Öyle enjekte ettim ki seni beynime kurtulamam asla (Lost Soul) Sende Güzel Bir Söz Ekle
AnasayfaFlash ŞiirlerForumlarDuygusal KliplerGüzel SözlerSohbet GirişiŞiirler Sitede şuan 13 Kalp Atıyor
Sonsuzluk.Net :: Başlığı Görüntüle - GÜZEL BİR YAZI
Forum Anasayfası  •  Yardım  •  Forumlarda Ara  •  Bilgileriniz  •  Arkadaş Listeniz  •  İstatislikler 

GÜZEL BİR YAZI

 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Sonsuzluk.Net Forum Ana Sayfası -> GÜZEL DİNİMİZ İSLAM Sayfayı Yazdır
Yazar Mesaj

eyna


Deneyimli



Kayıt: Oct 08, 2007


Mesajlar: 349


Yaş: 38


Cinsiyet:<b>Cinsiyet</b>:Bayan


Teşekkür Etti: 1


Teşekkür Edildi 22


48.50 Rep


Nereden: muğla



Durum: Çevrimdışı




Seviye:17
 
0 / 630
301 / 301
18 / 41



MesajTarih: 05 Arl Cum, 2008 11:38 pm    Mesaj konusu: GÜZEL BİR YAZI Alıntıyla Cevap Ver


Sıkıntıların içindeki zahmetlere kilitlenip rahmetleri göremeyen bazı soru sahiplerine arz ediyorum bu konuyu.

Bir adam, Efendimiz (sas) Hazretleri'ne gelerek şöyle sormuş:

-Ya Resulallah, demiş, bana öyle bir şey haber ver ki onu yapınca cennete layık hale geleyim.!

Şöyle anlatmış cennete layık hale gelme anlayışını:

-Allah'ın senin hakkındaki takdirine ya sabırla ya da şükürle karşılık ver; cennete layık hale geldin gitti.

Evet, maruz kalınan İlahî takdirlere ya sabır ya da şükürle karşılık vermek Neden ya sabır ya da şükür?. Çünkü mümin insanın özel vasfıdır bu sabır ve şükür. Bu özel vasfı sayesinde inanmış insan, hayatta karşılaştığı her durumu hakkında hayra çevirebilir. Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri, müminin her halini hayra çeviren bu özel vasfını şöyle haber vermiştir bizlere:

-Hayret edilir müminin haline. Üzücü bir olayla karşılaşsa sabreder kazanır, sevindirici bir olayla karşılaşsa şükreder yine kazanır. Yani mümin bu özel vasfı sayesinde her olayı hakkında hayra çevirebilir. Böylece tevekkül ve teslimiyeti ona hep kazandırır, hiç kaybettirmez.

Nitekim Lokman Hekim de müminin bu sabırlı halini şöyle izah der:

-Nasıl madenin kıymetlisi ateşe verilince üzerindeki pası dökülüp altından öz cevheri çıkarsa, Allah'ın sevdiği kulları da maruz kaldıkları musibetleri sabır ve tevekkülle karşılayarak günahlardan arınmış saf kulları haline gelirler...

Kaldı ki, bizim şer sanıp da üzüntü, sıkıntı duyduğumuz birçok olayların aslında şer değil hayır olduğu da daha sonraki sonuçlarından anlaşılır. Yanıldığımızı, boşuna üzüldüğümüzü de o zaman mahcubiyet duyarak idrak ederiz. Ama baştan o sıkıntıyı da yaşarız..

Hikmet alimleri müminin maruz kaldığı musibet ve sıkıntıları iki kısma ayırıyorlar.

-Kulun makamının yükselmesi için gelen sıkıntılar. İşlemiş olduğu günahın cezası olarak gelen sıkıntılar. Şurası kesindir ki, her iki hal de kulun lehinedir. Çünkü kul burada günahının cezasını çekmezse ahirete tehir edilir. Ahiretin cezası ise dünya ile kıyaslanamayacak kadar ağır ve acı olur. Bundan dolayı kamil insanlar maruz kaldıkları musibet ve sıkıntıları günahlarının peşin olarak verilen cezası diye yorumlayarak ayrıca bundan sevinç duymuşlar, musibetin içinde de yine bir nevi mutluluk hissetmişler.

Başa gelen musibetlerin, günahların karşılığı olduğuna dair verilen misalde şu olay anlatılır: Sahabeden bir zat, cahiliye devrinde tanıdığı bir kadınla yolda karşılaşır. Ayaküstü sohbetten sonra ayrılıp giden kadının arkasından bakmaya devam eder. Bu sırada önündeki çukura giren ayağı kırılır. Sonra Resulüllah'ın (sas) huzuruna gelerek kadına bakarken ayağının kırıldığını anlatınca Efendimiz (sas) şöyle bir hatırlatmada bulunur:

-Allah, bir kulunu severse onun işlemiş olduğu hatasının cezasını hemen peşin olarak verir, ahirete tehir etmez! Böylece kul, burada cezasını çektiğinden ahirete o günahla gitmekten kurtulmuş olur. Demek ki, maruz kaldığımız sıkıntılar işlediğimiz yanlışlarımızın bir bakıma cezasını teşkil ediyorsa, buna da üzülmemek, aksine sevinmek bile mümkün.. Ahirete tehir edilmeyip dünyada ödemek söz konusudur çünkü.

Kaldı ki, hikmet alimlerinin ikazına göre, dünyevî sıkıntılar korkulacak sıkıntılar da değildir. Asıl korkulacak sıkıntı ve musibet, dine gelen sıkıntı ve musibettir. Dinin emrini yaşama aşk ve şevkinden mahrum kalma musibetidir. Bu musibetin insana kazandıracak hiçbir hayır yanı yoktur. Ama dünyevî musibetin verdiği zahmet burada kalır, kazandırdığı rahmet ise ahirete beraber gider... İşte bu farktan dolayıdır ki hikmet alimi Sehl bin Abullah'a şikâyette bulunan bir adam "Evime hırsız girmiş, altınlarımızı çalıp götürmüş."deyince şöyle cevap vermiş:

-Bunlar dünyevî musibetlerdir.. Ya musibet malına değil de dinine gelse de, şeytan kafana girip vesvese vererek imanını çalmış olsaydı ne yapacaktın? Asıl musibet bu musibettir. Dini yaşama aşk ve şevkini kaybetme musibeti. Korkacaksanız böyle musibetten korkun!.

-Ne dersiniz? Maruz kaldığımız sıkıntı ve musibetlere böyle geniş şekilde bakabiliyor muyuz?..

(¯`·._.·[Sonsuzluk.Net İmza Alanı]·._.·´¯)
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder   Sayfayı Yazdır
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Bu foruma eklenti gönderemezsiniz
Bu forumdan eklenti indiremezsiniz


Powered by phpBB © 2006 phpBB Group

© Tasarım ibrahim Demircan

Resmi Facebook Sayfamıza Girmek İçin Tıklayın

[ Forum Arşivi | Sitemap | Forum PDA | Alt Yapı : Php-Nuke - Belediye Forumu - Teknik Servis Yazılımı ]