SensizKaldım Sensiz Kaldım İnanki Dünyama Gün Doğmuyor.Günahım Neydi Tanrım Hasretin Çekilmiyor.Yüzünü Görmeden Acıların Tükenmiyor.Vurdun Gittin İnsafsız Hiçmi İçin Yanmıyor Sende Güzel Bir Söz Ekle
AnasayfaFlash ŞiirlerForumlarDuygusal KliplerGüzel SözlerSohbet GirişiŞiirler Sitede şuan 4 Kalp Atıyor
Sonsuzluk.Net :: Başlığı Görüntüle - Hepimiz yalnızız aslında..
Forum Anasayfası  •  Yardım  •  Forumlarda Ara  •  Bilgileriniz  •  Arkadaş Listeniz  •  İstatislikler 

Hepimiz yalnızız aslında..

 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Sonsuzluk.Net Forum Ana Sayfası -> Hikaye Ve Güzel Yazılar Sayfayı Yazdır
Yazar Mesaj

Black_Rose


Uzman



Kayıt: Aug 03, 2008


Mesajlar: 731


Yaş: 41


Cinsiyet:<b>Cinsiyet</b>:Bayan


Teşekkür Etti: 42


Teşekkür Edildi 41


81.50 Rep




Durum: Çevrimdışı




Seviye:24
 
0 / 1353
646 / 646
33 / 68



MesajTarih: 06 Arl Cmt, 2008 5:45 pm    Mesaj konusu: Hepimiz yalnızız aslında.. Alıntıyla Cevap Ver


Hepimiz yalnızız aslında..
Ambulans son sürat gidiyor. Yanlamasına oturduğum için sürekli zıplıyorum
içinde. Her zaman tıkalı trafiği açtığı için peşine takılıp gittiğimiz bu
aracın içindeyken şimdi, peşimize takılmaya çalışan başka arabaların
ışıklarını izliyorum. O sedyede yatıyor. Kolunda serum. Kalbine bağlanmış
kablonun diğer ucu monitöre bağlı. Monitörün çıkardığı sesi duyabiliyorum
sadece. Bip, boşluk. Bip boşluk... Bir sonraki bip'e kadar geçen süre
uzuyor, uzuyor. Sonra sesi duyup rahatlıyoruz. Ve tekrar aynı endişe
başlıyor. Ya bir daha o bip sesi gelmezse..?
"Ölecek miyim..?" diyor. Üçümüz de ağız birliği etmişçesine, "Yoo, nerden
çıkarıyorsun bunu..?" diyoruz, sanki yaramaz bir çocuğu şakacıktan azarlayan
bir sesle... Oysa her an ölebilir. Hepimiz biliyoruz. Elini tutuyorum. Buz
gibi. Gözlerini açıp "sol omzumu biraz ovar mısın..?" diyor. Doktora
bakıyorum. Başını "hayır" anlamında sallıyor. "Ovarsam serum kolundan
çıkabilir" deyip geçiştiriyorum. İtiraz etmiyor, gözlerini tekrar kapatıyor.

O ambulansın içinde dört kişiyiz. Hepimiz önümüze bakıyoruz. Göz göze
gelmekten korkuyoruz. Hani birisi diğerine birkaç saniye baksa kurduğumuz
oyun iskambil kâğıtlarından yapılan bir kule gibi anında yıkılacak sanki.
Yanımdaki hemşire "teyze kaç yaşında..?" diyor. Onun duymasını istemediğim
için kızın kulağına eğilip, "78" diyorum. Asla duymak istemiyor bu yaşı.
Üzülüyor.
Hepimiz oradayız, ama o yine de yalnız. Krizi geçiren o, ağrıyı çeken o,
hatta belki ölecek olan da. Bir şeyler söylemek istiyor. Hep bir ağızdan
"konuşup yorma kendini şimdi" diyoruz. Oysa belki son sözleri, yine de bunu
düşünmek istemiyoruz.
İşte o an birdenbire fark ediyorum, aslında bu hayatta ne kadar yalnız
olduğumuzu. Kimse kimsenin derdine deva olamıyor. Olsa olsa birbirimizi
avutuyoruz en fazla. Eşimiz dostumuz, sevgilimiz, çocuğumuz, arkadaşımız,
anne babamız yani güvendiğimiz herkes, hep "dışarda" kalıyorlar.
Ameliyathane kapısında bekliyorlar, ya da benim gibi bir ambulansta. Ama
artık atmaktan yorulan bir kalbe kimsenin yapacağı bir şey yok. Birlikte
intihar edenler bile son nefeslerini senkronize veremiyorlar.
Yaşamı yalnız yaşamayı öğrenmek gerekiyor. Ölürken yalnızız çünkü. Sırf
yalnız kalmamak için ite kaka sürdürülen dostluklardan, evde bir ses olsun
diye katlanılan evliliklerden, "ilerde bana bakar" diye düşünerek yapılan
çocuklardan kimseye fayda gelmeyecek. Anılar yalnız tazelenecek, hesaplar
yalnız verilecek çünkü. Bu şoku ölürken yaşamamak için, bir şeyleri yaşarken
bilerek isteyerek bırakmak gerek.
Yıllar önce Ortaköy 'de bir bankta bir arkadaşımla konuşurken bana çok
sevdiği birini bırakabilmek için önce onun için büyük bir anlamı olan altın
bir kolyeyi denize atmayı denediğini söylemişti. Sonra da "eğer bunu
atabiliyorsam, her şeyi atabilirim hayatımdan" demişti. Asla
kullanmayacağınızı bildiğiniz halde "bir gün işe yarar" diye istiflediğiniz
şeylerden, örneğin size gelmiş hediyelerin paket kâğıtlarıyla
kurdelâlarından başlayabilirsiniz atmaya. Sonra artık içine sığamadığınız
için giyemediğiniz, ama hâlâ bir umutla belki bir gün o kiloya dönerim
hayalleriyle beklettiğiniz giysilere gelecek sıra. Ya tabağı çoktan
kırılmış, dul fincanlara ne demeli. İçine zeytinyağı doldurulup, pamukla
kapı kirişlerini ovmanın dışında kullanmadıklarımız hani. Onları da atın.
Eşyalardan sonra sıra insanlara gelecek tabii. Burası zor. Çünkü kimse
kimseyle yüzleşecek cesareti gösteremiyor nedense. Her şey "mış gibi" devam
ediyor, ettiriliyor. Yani birlikte olmaktan hoşlanıyormuş, birbirini çok
özlüyormuş, onsuz olmuyormuş gibi. Gerçekten görmek istemediğiniz biriyle
görüşmeyin, telefonda söyleyecek bir şeyiniz yoksa aramayın sırf "incelik"
için. Bırakın sizin için, tuhaf, soğuk, "iyice acayipleşti" desinler.
Bıraktınız bıraktınız, bırakamadıklarınızı hayat size çoğunlukla önce
yaşarken, ama hepimize zaten ölürken bı-rak-tı-rı-yor çünkü...
Yani hepimiz yalnızız aslında.*

(¯`·._.·[Sonsuzluk.Net İmza Alanı]·._.·´¯)


PİŞMANIM...!!! Senide İnsan Sanıp Saçmaladım...
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder MSN Messenger
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder   Sayfayı Yazdır
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Bu foruma eklenti gönderemezsiniz
Bu forumdan eklenti indiremezsiniz


Powered by phpBB © 2006 phpBB Group

© Tasarım ibrahim Demircan

Resmi Facebook Sayfamıza Girmek İçin Tıklayın

[ Forum Arşivi | Sitemap | Forum PDA | Alt Yapı : Php-Nuke - Belediye Forumu - Teknik Servis Yazılımı ]