ahmet kozan Bir kere ölmek için yıllarca yaşıyoruz. (Lost Soul) Sende Güzel Bir Söz Ekle
AnasayfaFlash ŞiirlerForumlarDuygusal KliplerGüzel SözlerSohbet GirişiŞiirler Sitede şuan 8 Kalp Atıyor
Sonsuzluk.Net :: Başlığı Görüntüle - tanrı var..tanıdım ben onu...dokundum ona...
Forum Anasayfası  •  Yardım  •  Forumlarda Ara  •  Bilgileriniz  •  Arkadaş Listeniz  •  İstatislikler 

tanrı var..tanıdım ben onu...dokundum ona...

 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Sonsuzluk.Net Forum Ana Sayfası -> ŞİİR ve GÜZEL SÖZLER Sayfayı Yazdır
Yazar Mesaj

eyna


Deneyimli



Kayıt: Oct 08, 2007


Mesajlar: 349


Yaş: 38


Cinsiyet:<b>Cinsiyet</b>:Bayan


Teşekkür Etti: 1


Teşekkür Edildi 22


48.50 Rep


Nereden: muğla



Durum: Çevrimdışı




Seviye:17
 
0 / 630
301 / 301
18 / 41



MesajTarih: 15 Nis Çrş, 2009 7:43 pm    Mesaj konusu: tanrı var..tanıdım ben onu...dokundum ona... Alıntıyla Cevap Ver


Tanrı var... Tanıdım ben onu... Dokundum ben ona... O var ve ben onu çok özlüyorum... Hem de çok... Tanrı var ve şu anki halimden o sorumlu.
Sadece o...

Odamda bir başınayım ve ne yapacağımı bilmiyorum. Günlerdir dışarıya çıkmadım. Hiçbir şey bana heyecan vermiyor. Her şey cansız sanki...
Her sey yavan ve tatsız... sadece onunla doluyum.Dopdoluyum. buldum onu... Aradığımı buldum. Ama o yok ortada... Tanrı yok... Hem var, hem yok...

En son aradığımda benimle uzun konuşamayacağını, uzak bir yerden misafirlerinin geldiğini söylemiştin. Seni özledim, biraz konuşalım, dedim. Sesini özledim, dedim. Ama, rahat değilim, konuşamam, dedin. Sonra... Sonra... Ne zaman sonra... Yarın aramaya çalışırım, dedin. “Yarın”ı öyle kolay söyledin ki, deliye döndüm hırsımdan. Oysa ben hiçbir zaman tanrı olamadım. Hiçbir zaman yarının geleceğinden senin kadar emin olamadım. Birine deliler gibi aşıkken yarınlar hep çok uzaktı bana. Yolu kardan kapanmış, kimselerin arayıp sormadığı ve sonsuz bir unutuluşa terk edilmiş köyler gibi uzak ve imkansızdı... Evdeki bütün elektrikli ısıtıcıları yakıp kazak üstüne giyiyorum, ama yine de üşüyorum... Çok derinlerden gelen bir üşüme bu... Çocukluğumdan gelen. Çok eski bir üşüme... İlk terk edilişlerden, ilk hayal kırıklıklarından, ilk vedalaşmalardan gelen... Çocukluk üşümesi bu, her aşkta ortaya çıkan... Canım kardeşim benim, canım çocukluğum, ne kadar üşütsen beni, o kadar artıyor sana duyduğum mahcubiyet... Ellerim ne zaman boşluğu sarsa hep seni hatırlıyorum. Ben büyüdüm, sen orada kaldın... Hep orada... Hep soylu, hep kırgın... Ben insanların arasına karıştım, sen orada kaldın... Her imkansız aşk, bana çok uzakta bıraktığım çocukluğumu anımsatır... Tanrıya benzettiğim imkansız sevgili, beni uzaktaki o çok kırgın çocukluğumla buluşturduğun için minnettarım sana... Tanrıya benzettiğim imkansız sevgili, beni o çok uzaktaki, o çok kırgın ve hep kendine kanayan çocukluğumla bu sonu gelmez, bu kapkaranlık gecenin ortasında bıraktığın için nefret ediyorum senden ve sensiz olamıyorum... Böyle bir duayı ilk sen başlattın... Sağ ol tanrım, yeni bir çığır açtın! ...

Aradığınız numaraya şuan ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar arayın. Aradığınız aşk şuan çok meşgul, ona bir türlü ulaşılamıyor...
Seninle arama bir sürü gereksiz ve aşağılık adam ve kadın giriyor. Kim bunlar? Seninle aramda işleri ne? Tanrım, gerçek buysa, gerçek olan her şey bende tiksinti uyandırıyor. Donmuş bu dünya... Cansız... Ölü gibi. Soluk alıp vermiyor... Sadece senin aramanı bekliyorum... Sen ararsan dünya buzlarından arınacak ve hiç olmadığı kadar canlanacak... Sen ararsan dünya bütün kimsesiz ve kanayan çocuklarıyla birlikte soluk alıp verecek... Sen ararsan... Sen ararsan... Sen ararsan...

Evet alçalıyorum. Ama elimden başka bir şey gelmiyor. Aşk bu... Alçalma, yükselme tanımıyor. Bu dünyaya ait her duygu ona yabancı. Aşık olsaydın bilirdin... Sevgilisine, ben senin köpeğinim, diye mektuplar yazan Rus şair Mayakovski’yi bir kez daha hatırla. Hiç utanmıyorum söylemekten, ben senin köpeğinim. Öyle olmasam, içim titreyerek ve bu dünyadaki her şeyden elimi eteğimi çekip yalnızca senin telefonunu bekler miydim? ... Biliyor musun aşk sonsuz bir alçalıştır sevgili, bunu senin varlığın öğretti bana... Aşk inadına bir alçalıştır, bunu senin yokluğun öğretti bana...

Evine başka köpek aldığın için vücudu önce yaralar döken, sonra da acılar içinde ölen bir köpeğin vardı, hani yıllardır sana bağlı, senden başkasını tanımayan... Senden gizlicen annen gömmüştü onu, evinizin arkasında uzak bir bahçeye... İşte ben o köpeğin ta kendisiyim... Üzerime soğuk topraklar örtülse de, benden umut kesilse de, yine de beni ziyaret etmeni, bir kez olsun ayağıma gelmeni, toprağıma o sıcacık ellerinle dokunmanı istiyorum. Ben bunun için öldüm biliyor musun; toprağıma o güzel, o eşsiz ellerinle dokunman için... Ben senin ihmal ettiğin ölü köpeğinim...

Biliyor musun, aşk sonsuz bir saçmalayıştır sevgili... Bunu senin varlığın öğretti bana..... Aşk inadına saçmalayıştır.Bunu senin yokluğun öğretti bana....Dinlerle bir ilgim yok, ama geçen gece öyle çağresiz kaldım ki, evdeki din kitaplarında aşk hastalıklarıyla ilgili bölümler aradım..... Ne yazık ki hiçbiri buna değinmemiş... Sadece İncil'in 465. sayfasında insanın aşağılanması konusunda beni ço etkileyen bir bölüm vardı. Aşağılanan insanları birgün Tanrının göreceği ve onları düştükleri yerden yukaruı çıkaracağı söyleniyordu burada. Orayı birkaç kez okudum.... Ailenizi, dostlarınızı, yakınlarınızı terk edin, sadece tanrıya bağlanın, diyen bir bölüm daha vardı... Orayı okuduğumda, işte,dedim, ben buyum... Ben herkesi terk ettim... Ne ailem, ne dostlarım, ne yakınlarım var... Seninse bir işin, sevenlerin ve geleceği var.... Benim senden başka kimsem yok... Ama senin bundan haberin yok. Sen normal hayatını sürdürüyorsun. Misafirlerin gelip gidiyor. Arkadaşların arıyor Şairin Dediği gibi, evinde güneş hiç batmıyor... Bense kimsesiz çocukluğuma sarılmış, kıyasıya üşüyorum. Sen beni aramıyorsun ya... Sen galip ve güçlüsün ya... Sen uzak bahçelerde soğuk toprakların altındaki ölü köpeğini birkez olsun ziyaret etmiyorsun ya... Bende benim gibi alabildiğine sevmiş, ama beklediğini bulamamış, hep terk edilmiş, hep yan yolda çocukluğuyla birlikte karanlık bir gecenin ortasında bırakılmış, aşkla yaralanmış arkadaşlarımı, yakınlarımı arıyorum telefonla... Onlara çektikleri acıyı soruyorum. Hiçbir şey söylemiyorlar bana, uzak bir yerden susuyorlar sanki.... Çok acı çektiklerini seslerindeki ıssılıktan anlıyorum. Kanayan sesim ıssızlıkta yankılanıyor. Bencillik mi, umutsuzluk mu bilmiyorum, ama aşk acısıyla her ses bana seni hatırlatıyor.

Aşk bir boşlukta durmadan çırpınıştır sevgili... Bunu senin varlığın öğretti bana. Aşk bir boşlukta inadına çırpınıştır. bunu senin yokluğun öğretti bana. Yine ben arıyorum. Sen arayacaktın, dayanamadım ben aradım. Telefonun kapalı yine... Yine o aşağılık kadınlar ve erkekler... Yine aranan aşka ulaşılamıyor, diyen, gaipten gelen sesler.... Evet, geç oldu. Kim bilir saat gecenin kaçı... Uyuman lazım... Sabah dinlenmiş ve sağlıklı uyanmalısın.... Randevuların var... Yapman gereken işler var; yoğunsun biliyorum. Sen tanrısın ya, senin her yere yetişmen lazım.... Bense buradayım, beni bıraktığın imkansız ve uzun gecede... Gidecek hiçbir yerim yok... Beklediğim bir sabahta yok... Kimseye yetişmek zorunda değilim. Çünkü, gerçeklerden nefret ediyorum. Beni senden alıp koparan bu dünyadan nefret ediyorum. Yapabildiğm tek şey seni düşünüp ağlamak... İp gibi akıyor gözyaşlarım... Dudaklarımda toplanıyorlar önce sonrada ağzımın içine giriyor. Gözyaşlarımın tadının ne kadar güzel olduğunu anlatacak kimsem bile yok.......

Aşk soyludur, gizemlidir, sessiz ve derinden yaşanır; ama bazen acısı öylesine zorlar ki insanı , bunu olsun birine anlatmak ister... Ama bulamaz... Yoktur... Herkes gelecek olan sabaha hazırlanmak için bu dünyayı kabullenmiştir. İşte bu kabulleniş beni çılgına çeviren; bu kabulleniş bende ne kadar uslu, buyun eğmiş, her hesaplaşmayı sonraya erteleyen ne kadar sabır ve incelik varsa, içimden kanatarak söküp atmaya çağıran...

O anda sevgili yoktur gözümde. o anda sen yoksundur... Aşkından ve umutsuzluğunan soluksuz kalan bir at gibiyimdir. Rakip tanımayan, ama çağresizliğinden ne tarafa koşacağını bilemeyen bir at.... Öfkesi ve aşkı ona zaman kaybettirir; bütün yarışlardan çıkartılır... Ama onun derdi bu değildir, o boğuluyordur, bütün yarışların ve bütün hesapların dışında kalmıştır, ama onun öfkesi başkadır... Onu bu hale getireni delicesine özlüyor ve bu yüzden soluk alamıyordur... Bu umutsuzluktan çıkabilmek için şuursuzca, ne yaptığını bilmeden, en güçlü, en hayati damarını dönüp ıssırır. Biraz olsun soluk alabilmek için, geriye dönüşsüz bir şekilde ıssırır kendini....

İşte ben de o at gibiyim... Çıldırmışım sensiz bu gecede... Soluk alabilmek için en hayati damarını ısırp koparmaktan başka çarem yok.... Çünkü o at gibi ben de bu dünyanın ritmine uyamıyorum. bu dünyanın ayak oyunlarına, soğukkanlılığna... Neyin doğru, neyin yalan olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Her söylenene hemen inanıyor, hemen kalbimi ortaya koyuyorum... O mağrur, o kimsesiz kalbimi... Bazen bu dünyada bunca aç insan varken , savaşlarda haksız yere ölen bunca insan varken, sadece seni düşünüyor olmaktan utanmam gerektiğini düşünmüyor değilim. Ama inan hiç utanmıyorur. Çünkü ben seni böyle umutsuzca sevdikçe, o aç insanları , o savaşta hayatınıyitiren insanları daha iyi ve derinden anlıyorum. Onların benden farkı yok ki... Ben de açım... Her saniye sevgisizlikten soluğum kesiliyor. Tıpkı açların olduğu gibi... Her saniye soluğum umutsuzluktan kesiliyor... Tıpkı savaştan ölenler gibi... Açlık ve savaş aslında kalplerde başlıyor ve kalplerde sürüyor. Herkes birbirini bir şekilde öldürüyor. Bazen aç bırakarak, kimi zaman siperlerde kursunlayarak... Bazen de sevgisine karşılık vermeyerek, susarak öldürüyor. Kim olduğunu, sevip sevmediğini, aşktan ne anlayıp ne anlamadığını, yarından ne beklediğini anlatmayarak ve her şeyi bi sonraki güne erteleyerek, ben seni sonra ararım, şu an ço meşgulüm, diyerek öldürüyor....

Öyle çok bekledim ki seni ve beklerken öyle çok acı çektim ki, bu acıdan birkez olsun kurtulmak ve bir an önce kendime dönmek için basitlik sırada bi bayağılık yapmanı bekledim. Düşün umutsuzluğumu... Ama yapmadın... Bir kez olsun ağzından sana duyduğum aşkı gölgeleyecek ve bana biraz olsun soluk aldırabilecek basit kelime, bayağı bir ifade çıkmadı. Ne kadar istesem de seni yok sayamadım. Dedim ya tanrımdın sen benim... Tanrı kadar mükemmel, tanrı kadar uzak, tanrı kadar acımasız... Tanrı kadar umutsuz.... Sana kendimi ne kadar adasamda senin kim olduğunu, benim için , aşk için, beraberliğimiz için ne düşündüğünü bütün çıplaklığıyla asla bilemeyeceğim. Bu bilinmezlik yüzünden bazen çıldıracağımı düşünüp korktum. Bazen yolda rastladığım delileri bile kıskandığım oldu. Onların özlediği kise yoktu. Belleklerini tamamen yitirmişlerdi... Hiçbir şey hatırlamıyorlardı. Ama birkez daha çıldırma şansları yoktu. İşte bu yüzdeen onları kıskanmaktan vazgeçtim. Aklımı yitirmek istemiyordum. Seni öyle cok seviyordum ki, defalarca ve aynı acıyla tekrar tekrar çıldırmayı göze alabilirdim. Cok acı verse de, seni hep hatırlamak istiyorum. Böyle düşününce delirmek bana yavan ve tatsız geldi... Daha üç gün önce, seninle uyumayı çok özledim, diyordun..... Bugünse sesin öyle uzak , öyle yabancı ki... O bir anda solan sessin... Tek umudum sesinken, o yavaş yavaş yorulup , içine kapanan sesin... Seni ne kadar sevdiğimi, ne çok özlediğimi söylerken, birden sözümü kesim, çok alakasız bir şey söylemen ne kadar kırıcıysı hep, bunu sen bilemezsin... Ama etkisi çok kısa sürüyordu her defasında... Ben yine sevgimi anlatmaya devam ediyordum, hissedip hissetmediğine bakmada. Senin gerçekte kim olduğunu bilmeden sana duyduğum aşkı anlatıp duruyordum sana... Oysa senin misafirlerin vardı.. Yarın çok önemli işlerin vardı... Dişlerini fırçalayıp bir an önce uyuman gerekirdi... Senin beklediğin bir sabah vardı... Benimse yok...

Ne yaparsan yap... Yarın senin sabahın... Öyle çok acı çektim ki ve bu acı öylesine karşılıksızdı ki, en sonunda senin benden ayrı, benden başka, benden çok uzak biri olduğunu keşfettim....

Senin yaptığın tek şeysevgili, beni içimdeki tanrıyla buluşturmak oldu... Bunca zamandır sana haksızlık ettiysem beni affet. Beni bu dertle bırak ve git... Yolun açık olsun... Neden sen yaptın bunu.. Neden sen beni çimdeki tanrıyla buluşturdun, bunune sen, ne ben bileceğiz... Ama ne zaman bir yerde aşk dense, aklıma ilk sen geleceksin... Ama inan senin bunda bir suçun yok... Sen bu dünyanın kurallarına göre yaşayan, herkesin mutlu olmasını isteyen ve zor durumda kalanların yardımına koşan bir insansın... Ama bana yardım etmen için henüz çok erken... Çünkü sonunda anladım ki, kalbimle benim aramda çok eskiden kalan bir suçum varmış... İçimdeki tanrıya işlediğim suçler birikmiş benim... Artık her şeyimle ona kulak vermeliyim... Oradan döner miyim, dönmez miyim, bilmiyorum... bunda senin bir suçun yok inan.. Sen git yoluna.. Benim derdim kendimleymiş... Tanrım dediysem sana, sana onca korkunç yükü yüklediysem, bağışla beni; bütün alçalışım, bütün saçmalayışım, bütün tükenişim kendimleymiş... Kendime çok susadığım bir anda sen geçmişsin yolumda...

Sanmaki seni unuturum... Buralarda bir aşk olursa, buralarda bir ışık olursa... Buralarda bir güneş doğarsa, ilk çağıracağım sensin... Unutmam seni...

(¯`·._.·[Sonsuzluk.Net İmza Alanı]·._.·´¯)


...BANA SESİN YETMEZ NEFESİNİDE İSTERİM...
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder   Sayfayı Yazdır
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Bu foruma eklenti gönderemezsiniz
Bu forumdan eklenti indiremezsiniz


Powered by phpBB © 2006 phpBB Group

© Tasarım ibrahim Demircan

Resmi Facebook Sayfamıza Girmek İçin Tıklayın

[ Forum Arşivi | Sitemap | Forum PDA | Alt Yapı : Php-Nuke - Belediye Forumu - Teknik Servis Yazılımı ]